REPORTAGES

50 Kuşağı Karikatürcülerinden Orhan Doğu Ağabey ile Söyleşi…

 

 

 

 

 

 

 

 

Orhan Doğu, İstanbul’da Eyüp’te doğdu. Bir ilkokul, bir ortakul ve pekçok liseyi bitirdikten sonra Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimarî bölümünden mezun oldu. Orhan Doğu uzun yıllar bir çok karikatür ve mizah dergisine karikatürler çizdi. Sonra 10 yıl kadar bir karikatür suskunluğu geçirdi. 1975 yılında İtalya’da Verçelli’de 10 Türk Karikatürcüsü ile beraber yeni bir ödül aldı. O yıldan beri Karikatürcüler Derneği’nin bütün çalışmalarına ve sergilerine katılmaktadır. 1980’de Doğayı Koruma Derneği’nin ödülünü aldı. 1990’da Karikatürcüler Derneği başkanlığını yaptı. Son yıllarda ulusal ya da uluslararası bir çok karikatür yarışmasının seçiciler kurulunda bulundu. Kendisiyle zevkli bir söyleşi yaptık.

 

ALTAN ERBULAK İLE CANCİĞER KUZU SARMASI…

–  Karikatüre ilgi nerede başladı, nasıl başladı?

–  Ben 1951/52 senelerinde Erzincan’da lisedeydim. Altan (Erbulak) askerliğini yapmak üzere Erzincan’a gelmişti.. Altan benden üç yaş büyük. Çok kısa zamanda Altan ile canciğer kuzu sarması olduk! Bak şurada Altan’ın karikatürü var. Buradaki en eski karikatür odur. 1953 senesi karikatürü.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Altan Erbulak, 24.08.1953

Neyse, 1952 ders yılı sonunda Erzincan’dan Çanakkale’ye tayinimiz çıktı. Kalktık Çanakkale’ye geldik. İşte bu Erzincan ile Çanakkale arasındaki dört aylık yaz tatilinde ben bütün karikatür dünyasını tanıdım.

 

 

 

 

 

 

 

 

Orhan Doğu, 41buçuk, Sayı:6, 11 Ekim 1952

Altan benim elimden tuttu, Mıstık, Bedri, Ali Ulvi, Turhan Selçuk, Semih Balcıoğlu, Yalçın Çetin, Metin Gökçe, …Yusuf Ziya (Ortaç) ile tanıştırdı. Saysak saysak 15- 20 kişiydi işte. Bir sonraki yaz Tef dergisi çıkarıldı (1954, Çağlayan Yayınevi).

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Orhan Doğu, Tef, 1954

Karikatür sekreterliğini Altan’a verdiler. Kapaklarını Bedri yapıyordu. Birkaç defa Akbaba’ya çizdim. Birkaç karikatür verdim. Şimdi bakıyorum da o günlerde Akbaba’ya verdiğim birkaç karikatür bu gün için bile çok güzelmiş, çizgileri değil. Mesela o günlerde bir ara İlhan Selçuk Akbaba’nın editörlüğünü yaptı. İlhan Selçuk oradayken benim yaptığım bir karikatür vardı ki, şimdi bakıyorum son derece kötü (çizgileri olarak). Konu gayet iyi.Ağustos ayı, konu ramazan, hava fevkalade sıcak, karikatürün adı hac mevsimi, iki kare. Birinci kare ihracat, paralar gidiyor böyle, kağıt paralar demir paralar falan gidiyor, ikinci kutu ithalat, sakallılar böyle geliyor… Baya iyi bir karikatür.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

– 50 Kuşağının o gün çizdiği karikatürlere bakınca Türkiye’nin gündeminin o günlerden bu yana fazla değişmediğini de görüyoruz.

– Evet… O zamanlar gericiliğe çok daha fazla hücum vardı. Bir yaz sonra Tef’i çıkarttılar ve baya iyi para verdiler. Mesela Akbaba’da Yusuf Ziya Ortaç bize karikatür başına 5 Lira veriyordu. Ama bize 5 lira değil, 475 kuruş ödüyordu. 25 kuruş gelir vergisi kesiyordu. O vergi konularında çok hassas bir adamdı. Tef çıkınca; Tef karikatür başına 6 Lira verdi. İyi parayı. 55 senesinin sonuna doğru ben Liseyi bitirdim ve askere gittim. Askere başladıkta bir iki ay sonra çok güzel bir karikatür konusu gelmişti aklıma. Kalktım gittim İlhan Abi’ye. İlhan Abi de o sırada Dolmuş dergisini çıkartıyordu. “İlhan Abi” dedim, “bir karikatür çizmek istiyorum ama evde çizecek yer bulamadım” dedim. “Orada masa var, bak, otur orda çiz” dedi. Çizdim. O karikatürü gösterebilirim şimdi sana. Dolmuş sırasında ben çok fazla karikatür çizmedim. Daha o karikatür çıktığından bir hafta sonra bölük kumandanı yedek subay okulunda kulağımı çekti. “Bir daha görürsem fena yaparım seni” dedi.

–  Askerliğini yakarım diyor yani…

– Yakmazlar ama yani korkutmak için konuşuyor.

 

CUMHURİYET GAZETESİ YUNUS NADİ ÖDÜLÜ

–  Abi sizin bir de Yunus Nadi Karikatür ödülünüz var. Karikatüre başlangıç denebilir mi?

–  Yok canım hayır, ilgisi yok.

– Karikatür sevmeseniz o yarışmaya katılmazdınız ama değil mi?

– 1945’de Cumhuriyet gazetesi’nin kurucusu Yunus Nadi vefat etti. Bir sene sonra onun adına bir ödül ihdas ettiler. Hala devam ediyor. 1952 senesinde lise öğrencisiydim, o zamandan beri Cumhuriyet okurum. Yunus Nadi yarışmasının bu seneki konusu karikatür dediler. Hah tamam dedim, yakaladık şimdi.Bir kaç tane karikatür çizdim, kalktım Ali ulvi’ye gittim Abi ben bu yarışmaya katılacağım dedim. İyi iyi dedi. Sana vereyim bunları sen içeriye ver dedim. Olur, olur dedi. Aradan bir iki ay geçti, bir gün karikatür yayınlandı. Neyse biraz daha geçti, Haziran geldi, ilan ettiler karikatür yarışması bu günlerde değerlendirilecek, önümüzdeki filan gün yayınlayacağız diye. Yayınlandı ve benimki birinci oldu. Konu iyiydi, sana onu bulabilirim. Bulabilirim dediğim anda nereye koyduğumu bilmem lazım. Çok dağınık insanlarız biz, ama konu baya iyiydi. İki kareli bir karikatürdü, birincisinde bir cadde, bir elektrik direği, elektrik direğinin dibinde sakat, kolu bacağı eksik bir dilenci çocuk, bir mendil koymuş önüne dileniyor, önünden bir adam geçiyor, kerli ferli bir adam geçiyor, kafası öne eğilmiş mağrur bir adam geçiyor. Tabi ben böyle anlatıyorum, karikatür bu kadar zengin değil. Ikına sıkına yapılmış karikatür. İkinci karede aynı tablo, çocuk falan. Bir yağlı boya tablo yapılmış. Tabloyu bir ressam yapmış, tabloyu asmışlar böyle, ressam bakıyor, bir de aynı zengin adam bakıyor; “Çok güzel olmuş üstat tabloyu satın alıyorum” diyor.  Tablonun altında da “Dilenen Çocuk, 2000 Lira yazıyor.” Sene 1953, 2000 Lira muazzam para. Buna ödül verdiler.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yunus Nadi Ödülünü kazanan karikatür.

Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Karikatür Ödülünü kazanan karikatür.

Gazete haberi şöyle duyurmuş:

Yunus Nadi Mükafatı

Jürinin kararını ilan ve birinci, ikinci, üçüncü seçilen karikatürleri neşrediyoruz

Gazetemizin kurucusu adına tesis ettiğimiz “Yunus Nadi Mükafat”nın 952-53 devresine aid “Karikatür Müsabakası”nın birinci, ikici ve üçüncüsünü seçecek büyük jüri dün de haber verdiğimiz gibi evvelki gün saat 15.30’da idarehanemizde toplanmıştır

İçtimada karikatürist Altan, karikatürist Semih Balcıoğlu, muharrir Zahir Güvemli, muharrir Bedii Faik, ressam Münif Fehim, Ferruh, ressam Bedri Koraman, muharrir Yusuf Ziya Ortaç, karikatürist Nemci Rıza, karikatürist Turhan Selçuk, Sururi hazır bulunmuşlardır.

Muharrir Ercümend Ekrem Talu henüz seyahatten dönmediği, karikatürist Ratip Tahir’le Selma Emiroğlu Ankara’da bulundukları cihetle toplantıya iştirak edememişlerdir. Karikatürist Orhan Ural’da mazereti yüzünden gelememiş, fakat reyini mektubla bize bildirmiştir.

Jüri heyeti muharrir Yusuf Ziya Ortaç’ı başkanlığa seçtikten sonra müzakerelerine başlamış ve önce mevcud 65 karikatürden her üyenin 5 karikatür seçmesini tensip eylemiştir. İlk seçimde 11, 7, 24, 3 ve 14 numaralı karikatürler ekseriyeti kazanmışlardır.

Bunu müteakip gene gizli reyle ve imzalı oy pusulaları ile birinci, ikinci, üçüncü için ayrı ayrı seçim yapılmış, neticede Orhan Doğu’nun 11 numaralı karikatürü birinci mükafat 1000 lirayı, Recep Filizler’in (*) 7 numaralı karikatürü ikinci mükafat altın kalemi, Ergun Taneri’nin 24 numaralı karikatürü üçüncü mükafat gümüş kalemi kazanmışlardır.

Her üç amatör karikatüristimizi tebrik eder ve kendilerinden bizzat adreslerini bildirmelerini ve resimlerini göndermelerini rica ederiz.

(*) Orhan Doğu, bu karikatürcünün Osman Filiz olduğunu söyledi.

 

– Abi sen her ne kadar alçakgönüllü davransan da seçiciler kurulu neredeyse bütün Baba-ı Ali’den oluşuyor. Cumhuriyet’in sonuçları bildiren haberine bakınca işin ne kadar ciddiye alındığı belli oluyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

PİYALE’NİN REKLAM KAMPANYASI…

– Askerlik sonrası neler yaptınız?

– Askerlik bittikten sonra biraz daha çizdim. O sıralar bir reklam kampanyasına katıldım. Piyale makarnasının reklam kampanyası. Bir gün gazetede bir ilan gördüm. 5 karikatür, 5 fotoğraf, 5 fıkra, 5 bilmemne… Piyale Makarnası, eser başına 100 kağıt verecek. Ben hemen oturdum 5 tane karikatür çiziverdim. Reklam karikatürü ama. Bir tanesi basıldı; ve bana 100 kağıt para gönderdiler.Neyse bu kampanya bittikten sonra bir gün bir mektup “Sayın Orhan Doğu, bir süre önce açtığımız reklam kampanyasına çok güzel 5 karikatür göndermiştiniz, şimdi sizden karikatürlere devam etmenizi istiyoruz. Tanesi 100 kağıttan ben her hafta karikatür gönderiyorum. İzmir’e gönderiyorum onlar buradaki şubelerinde (Eminönü – Unkapanı arasında bir okul var ya orada bir yerde) oradan arıyorlar: “Orhan bey İzmir’den sizin için 400 lira para geldi, uğrayın da ödeme yapalım”. Ben hemen gidip alıyorum. Neyse oradan epey para aldım. Sonra bir gün gittiğimde oradaki müdür “Tahsin Bey, Karikatürlerimizi çizen bey” dedi. “Aaa sen misin evladım?”dedi yaşlıca bir adam. “Naçizane benim efendim” dedim. “Yahu çok güzel çiziyorsun ama niye siyah beyaz çiziyorsun?” “E… renkli olunca farklı olur” dedim. Adam “Hayır, ne farkı olacak yani” dedi… “Hayır benim alacağım değil <o zaman reklamları Hayat dergisi basıyordu>, dergi fazla para alır” dedim. “Ondan sana ne yahu, sen bundan sonra renkli yap!” dedi. Ben de renkli yapmaya başladım. 1964’e kadar epeyce paralarını aldım. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Piyale reklamı

 

10 YILLIK KARİKATÜR SUSKUNLUĞU

– Abi bir de sizin “karikatür suskunluğu” diye adlandırdığınız bir döneminiz var. Hangi yıllardaydı bu?

– Bir talihsizlik yaşanmıştı, 1964 yılında.

– Nasıl bir talihsizlik?

–  Şimdi söyleyeceğim! Radyoda bir duyuru. TRT yeni kurulmuş ve istediği kadar spiker alacak. Ben de spikerliği çok seviyorum. Benim bir arkadaşım var Ferit. Ferit bana eski haber ajansları getirdi, bir takım anonslar getirdi. Abim de teybini verdi. Ben her akşam harıl harıl spikerlik çalışıyorum ve Ferit “imkanı yok kazanırsın” diyor! Günü geldi bizi imtihana tabi tuttular, sekiz yüz küsur kişi başvurmuş. İmtihan da üniversiteye giriş imtihanları var ya onun gibi. Alt tarafı alacakları beş, on kişi. Ben ilk elemeleri atlattım. Azaldık, azaldık, azaldık on kişi falan kaldık. İçlerinde en kuvvetli aday da benim. Bir kelime ki, o kelimeyi hala bilmiyorum. Neydi o kelime yahu? Arapça, Türkçe karışımı kelime. O kelime çıktı. Ben onu yanlış okumuşum. Hemen attılar beni. Hemen…

– Şimdiki spikerler “vakıf oldum” sözünü “a” harfini uzatmadan okuyor, “muhatap” diyemiyor “uhatap” diyor, spikerliğe de devam ediyorlar…

– Hiç kimse de ikaz etmiyor. Lâzım diyemiyor, “lazım” diyorlar. Neyse, o vaziyette beni attılar…

– Buna üzüldünüz o zaman Abi..

– O kadar üzüldüm ki çalıştığım işten istifa ettim. Karikatür çizmeyi bıraktım.

– Meşhur on yıllık karikatür suskunluğunuz bu mudur? Nasıl yeniden başladınız?

– O dur, evet! Neyse on yılın sonunda bir teklif geldi bana. Emniyet Sandığı Genel Müdürü bir dekoratör alınmasını istemiş. O zamanki Akademi Başkanı Feridun Akozan beni tavsiye etmiş.Orda çalışmaya başlamıştım.Karikatüre dönüşümde aynı yıl oldu. Hatta dernek kurulduktan sonra yapılan, ilk Nasrettin Hoca karikatür yarışması <1974’deki Vasquez De Sola’nın kazandığı> o yarışmayla beraber ben karikatüre geri döndüm. Mesela dernek açıldığı zaman benim adım yoktur. Ben 1974’den sonra üye oldum.

 

VASQUEZ DE SOLA’NIN KARİKATÜRÜ

– Abi bu ilk yarışma Derneğimizin uluslar arası ilk etkinliğiydi.  O yıllarda Nasrettin Hoca Karikatür yarışması Akşehir Belediyesi ile birlikte yapılıyordu. İlk yarışma ile ilgili söyleyecekleriniz var mı?

– Evet o ilk yarışmaydı. Karikatürler, gelen konuk sanatçılar, üyeler hep birlikte Akşehir’e gidiyorduk. Yarışma karikatürleri de bizim yanımızda. Eskişehir’de mola verdiğimiz zaman, içime sinmedi. Yarışmaya gönderilen yabancı sanatçıların karikatürlerini, özellikle de konukların karikatürlerini yanımıza alıp almadığımızı kontrol etmek istedim. Korktuğum başımıza gelmiş meğer. Vasquez De Sola’nın karikatürü İstanbul’da dernek binasında kalmış. Ne yapacağımı bilemedim. O zaman, birlikte seyahat ettiğimiz karikatürcülerin en genci Ahmet Aykanat’tı. Onun yanına gidip “Bu yarışmaya katılan karikatürlerin hepsini gördün mü?” diye sordum. “Evet” cevabını alınca, ikinci soruyu sordum. “Senin favorin kim, sence kim birinci olur?”. Ahmet Aykanat “Vasquez De Sola” cevabını verdi. Ben de “Peki onun karikatürü İstanbul’da kalmışsa jüri nasıl değerlendirebilir ki, sen de çok üzülürsün buna değil mi” dedim. Çok şaşırdı. Bunun üzerine Ahmet’e rica ettim, Eskişehir’den İstanbul’a geri döndü, dernek binasına gidip Vasquez De Sola’nın karikatürünü aldı, gece başka bir otobüse binerek Akşehir’e geldi. Karikatür böyle maceralı bir şekilde Akşehir’e ulaşarak yarışmaya katıldı ve birinciliği kazandı.

– Dernek başkanlığı da yaptınız!

– 1988’de Erdoğan gel birlikte çalışalım dedi. Sultanahmet’teki yerde düzenlemeler yaptık. Epey emek verdik. Alt kat  ve üst kat olduğu gibi bize aitti. 1989 sonunda seçim yaptık, ben yine yönetime girdim. O zaman hadi sen başkanlık yap dediler, o zaman da bir sene başkanlık yaptım. Erdoğan ile beraber çok faydalı işler yaptık.

– Karikatür sanatı ile ilgili öğütlerinizi de alabilir miyiz?

– Benim, 1988 –89 yılına kadar karikatür dünyasında herkesi tanıdım. Herkesi tanıdım. 89’dan sonra, yani Başkanlık yaptıktan sonra benim karikatür dünyam adamakıllı değişti. Karikatürün iyisini doğrusunu eskiden de ayırt edebiliyordum. Ama bu dönemde karikatür anlayışım çok çok değişti ve çok iyi şekilde değişti. Mesela şuradaki karikatürler. O tarihten sonra düşündüğüm ve aman bitmesin diye uğraştığım karikatürler. Mesela şu karikatür

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Atatürk Kocatepede.

Orhan Abi, Türkiye’nin gündemi değişmediği için bu karikatür asla bitmeyecek bir karikatür. Bu karikatür bitmiyor, yarım kalıyor, her sene yapılması lazım bu karikatürün! Çünkü Türkiye’nin gündemi değişmiyor. 

– O çerçeveye alıcı gözle baktın mı?

–  Baktım! Klasik çerçeve…

– Klasik çerçeve, çok şey bir çerçevedir. İki ay sürdü o çerçeveyi yapmak!

– Minyatür gibi olmuş.

– Adeta öyle, gerçekten minyatür gibi oldu. Biraz mütevazı ol desene.

– Orhan Abi geçen konuşmalarımızın birinde ben size “İyi karikatür nasıl olmalıdır?” diye sormuştum, siz de “iyi karikatür asla bitirilmemelidir” demiştiniz.

– Evet, bitirilmemesi lazım! Karikatürlerimi, salt karikatür sanatı endişesi ve amatörce bir duygu ile çizerim. İyi bir karikatür bitirilmemiş karikatürdür.