NASREDDİN
HOCA
KİMDİR?

Bir Anadolu ve Dünya Bilgesi

NASREDDİN HOCA

Yusuf Çotuksöken

 

Anadolu topraklarının zengin uygarlıklar ortamında Anadolu halkının engin deneyimleri ve hoşgörüsüyle oluşturup kimliklendirdiği bilgelerden biri de Nasreddin Hoca’dır. Nasreddin Hoca, Anadolu halkının arayışının, beklentilerinin somut bir göstergesidir.

Nasreddin Hoca, halk bilgesi olarak çeşitli ortam ve bağlamlarda genel geçerliği olan değer yargılarını, zekice nüktelerle bezediği fıkraları aracılığıyla dillendirmektedir. O, bir mantık hocası tutarlılığıyla, bir gülmece ustasının keskin nükteleriyle özelde Anadolu insanına, genelde bütün dünya insanlarına yaşama sanatının inceliklerini sunar.

Nasreddin Hoca, Anadolulu bir bilge, bir gülmece ustası olmasına karşın, ünü Anadolu topraklarının dışına da taşmış, gerek doğu dünyasında gerek batı dünyasında güldüren ve düşündüren insan olarak tanınıp sevilmiştir.

Türk dünyasında Nasreddin Hoca’ ya değişik adlar verilmiştir: Ona Azeriler Molla Nasreddin, Türkmenler Ependi, Gagavuzlar Nastradin, Özbekler Nesriddin Afandi, Kazaklar Koja Nasreddin, Tatarlar Nasreddin Oca demektedirler.

 

 

Tarihsel kişiliği

Nasreddin Hoca’nın yaşamı üzerine bugün için ne yazık ki kesin ve doyurucu bilgilerimiz yoktur. Kimi eski belgelerden, halk arasındaki çeşitli söylentilerden, ayrıca kimi fıkralardan çıkarılan ipuçlarına göre Nasreddin Hoca’nın yaşadığı dönem ve yer ile yaşamı üzerine bilgiler çıkarılmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte Nasreddin Hoca diye birinin olmadığı, yaşamadığı konusunda görüşler de ileri sürülmüştür.

 Nasreddin Hoca’nın yaşadığını ileri süren araştırmacıların verdikleri bilgilere göre: Nasreddin Hoca, Anadolu Selçukluları döneminde Sivrihisar’ın Hortu köyünde (bugün Nasreddin Hoca köyü), 1208’de (H.605) doğmuştur. Çocukluğunda Hace-i Cihan (öl.1274’ten sonra) ile Hace Fakih‘ten (öl.1221) ders görmüştür. Konya medresesinde öğrenim yaparken Seyyid Mahmud Hayrani (öl.1268) hocası olmuştur. Öğrenimini tamamladıktan sonra Sivrihisar’da ve Akşehir’de hocalık, kadılık, müderrislik gibi görevlerde bulunmuştur. Akşehir’de evlendiği ve çocuklarının olduğu ileri sürülen Nasreddin Hoca, kendisine ait olduğu söylenen mezar taşına göre 1284/128S’te (H. 683) ölmüştür.

Nasreddin Hoca’nın Akşehir’de bir türbesi vardır. Bu türbenin X/V. yüzyılın ortalarına doğru yapıldığı tahmin edilmektedir. (1905’te bugünkü biçimiyle onarılmıştı.) Nasreddin Hoca’nın Türkiye’de (Ankara, Hortu, Sivrihisar ve Akşehir) dört heykeli dikilmiştir.

Anadolu dışındaki Türk dünyasında Nasreddin Hoca’nın yaşamı üzerine derlenen bilgiler oldukça değişiktir. Sözgelimi Uygurlar, Özbekler Nasreddin Hoca’nın Anadolu’da yaşadığına inanmamaktadırlar. Uygurlara göre Nasreddin Hoca, Doğu Türkistanlı’dır. Özbeklere göreyse Nasreddin Hoca Buhara’da doğmuş ve yaşamıştır. (Buhara’da da bir Nasreddin Hoca heykeli yapılmıştır.)

 

Nasreddin Hoca’nın fıkraları

Araştırmacıların belirttiğine göre yazılı ve basılı kaynaklarda 10 binin üzerinde Nasreddin Hoca fıkrası bulunmaktadır. Ancak bugüne kadar ne bu fıkraların tümü derlenip yayımlanabilmiş, ne de Nasreddin Hoca fıkra dağarcığına sonraki yüzyıllarda katılan fıkraların kaynakları kesin olarak belirlenebilmiştir. Tarihsel kişilik olan Nasreddin Hoca’nın başından geçen olayların sayısı sınırlıdır, bunların ancak 50 ya da 60 kadarı fıkra biçimine dönüşmüştür. Bu fıkra dağarcığına zaman içinde çeşitli kaynaklardan pek çok yeni fıkralar katılmıştır. Böylece fıkra sayısında büyük artış olmuştur.

Nasreddin Hoca fıkralarının sayıca artmasının yanı sıra fıkraların anlatımlarında ve içeriklerinde de birtakım değiştirmeler yapılmıştır.

 

Nasreddin Hoca fıkralarının biçim ve içeriği

Nasreddin Hoca fıkraları, biçim bakımından klasik fıkra özelliklerini taşımaktadır. Nasreddin Hoca fıkraları genellikle birkaç tümceden oluşmaktadır; pek az fıkra, öykü (hikaye) boyutundadır.

Nasreddin Hoca fıkralarının kurgusu üç bölümden oluşur: serim (giriş) – düğüm (gerilim) – çözüm (nükteli son). Serim‘de bir iki tümce içinde olayın geçtiği yer ve zaman belirtilir, olaya katılan kişiler değişik özellikleriyle (adı, konumu, mesleği vb) tanıtılır. Bazen bunların belirtilmediği de olur.  Düğüm  (gerilim) bölümü ya Hoca’ya yöneltilen bir soruyu ya da bir olay, durum anlatımını içerir. Fıkradaki kişiler ve okuyucu, Hoca’nın vereceği yanıtın ve/veya sözlü ya da eylemli tepkisinin ne olacağını merak etmeye başlarlar. Çözüm (nükteli son), fıkraların en can alıcı bölümüdür. Burada bütün meraklar giderilir: Hoca, kendisine yöneltilen soruya nükteli bir yanıt verir ya da gelişen olaya/duruma göre sözlü ya da eylemli tepki gösterir. Her iki durumda da zekice yapılan nükte öne çıkar.

Hoca fıkralarının söylemi genellikle iki eksende gelişir: a) soru – yanıt, b) durum/olay anlatımı gerekçeli açıklama/tepkili söz, eylem. a) Soru – yanıt: Pek çok Nasreddin Hoca fıkrası Hoca’ya sorulan bir soruyu ve Hoca’nın verdiği yanıtı içerir. b) Durum/olay anlatımı-gerekçeli açıklama/tepkili söz, eylem: Kimi fıkralarda Nasreddin Hoca ve fıkraya katılan kişiler arasında gelişen olay(lar)/durum(lar) anlatılır ve sonra Hoca’nın zekice gerekçelere dayandırdığı açıklaması yer alır ya da Hoca’nın durum(lar)a/olay(lar)a sözlü ve/veya eylemli tepkisi dillendirilir.

Nasreddin Hoca fıkralarında da üç tür komik ayırt edilir: a)durum/olay komiği, b) söz komiği, c) karakter komiği. Kimi fıkralarda bu komiklerden ikisi birlikte bulunur. Durum/Olay Komiği’nde fıkranın söylemindeki durum(lar), olaylar odak noktasıdır. Söz Komiği’nde çokluk Hoca’nın yaptığı nükte, vurgu öğesidir. Karakter Komiği’ndeyse, fıkra kahramanlarından birinin baskın özelliği öne çıkar.

Nasreddin Hoca fıkraları “güldürücü-düşündürücü” niteliktedir. Bu özelliği göz önünde bulundurularak bir ara Nasreddin Hoca fıkraları için güldüşün (güldüşün < gülmek + düşünmek) terimi bile önerilmiştir.  Her fıkrada nükte, belirli bir sözden (özellikle sorudan) ya da kahramanın baskın bir özelliğinden yaratılır. Nükte, güldürmenin yanı sıra düşündürme işlevi de görür. Böylelikle okur, fıkraları sıradan bir gülme vesilesi olarak değerlendirme eğiliminden uzaklaştırılır. Okur fıkranın iletisini anlayabildiği oranda fıkranın hangi bağlamlara uyarlanabileceğini de kavramış olmaktadır.

 

Nasreddin Hoca fıkralarının söylemi       

Nasreddin Hoca fıkraları, genel çizgileriyle insan-insan, insan­toplum, insan-doğa ilişkilerini konu edinmektedir: Doğumdan ölüme, sevgiden öfkeye, dostluktan düşmanlığa, çalışmaktan tembelliğe, hoşgörüden acımasızlığa, akıllılıktan aptallığa, paylaşmaktan bencilliğe ve çıkarcılığa, adaletten haksızlığa ve zulme, eşitlikten eşitsizliğe, zenginlikten yoksulluğa, eleştiri ve uyarıdan küçümseme ve aşağılamaya, evlilikten boşanmaya, gerçekçilikten düşçülüğe, yönetmekten yönetilmeye, cömertlikten cimriliğe, sevaptan günaha, sorumluluktan boş vermişliğe, tutumluluktan savurganlığa, düzenden savrukluğa, memnuniyetten hoşnutsuzluğa, sevinçten acıya, yüreklilikten korkaklığa, dürüstlükten ikiyüzlülüğe, mutluluktan mutsuzluğa, gençlikten yaşlılığa, çevrecilikten doğa düşmanlığına… toplum ve insan yaşamının çeşitli alanlarıyla ilgili olaylar, olgular, fıkralara yansımıştır.

Nasreddin Hoca’nın evrene bakışı genelde akılcı ve yararcıdır: Dünyayı yaşama ortamı olarak seçmiştir. Olayları çözümler, değerlendirirken akılcı ve yararcı davranır. Dünyanın insanla bir değer ve anlam kazandığının bilincindedir. Doğal ve toplumsal çevrenin insanın mutlu bir yaşam sürmesi için var olduğunu bilmekle yetinmez, bunu bütün insanlara duyurmakla da görevli sayar kendini.

Nasreddin Hoca’nın insanlara genelde hoşgörülü ve sevecen bir yaklaşımı vardır. Bununla birlikte zalim yöneticilere, çıkarcılara, aptallara, ikiyüzlülere karşı acımasız, kırıcı, alaycı, dahası ahlak dışı tutumlar takındığı da olur. Yeri gelir işi şakaya vurur, alay etmekten de çekinmez.

Nasreddin Hoca’nın gerçek amacı bu dünyada insanca yaşamaktır: hiç kimseye yük olmadan, haklarını bilerek ve koruyarak, dostlukları önemseyerek, acıyı da sevinci de paylaşarak, doğruları savunarak, yanlışlıkları gösterip düzelterek, güzellikler yaratarak, yaratılmış güzellikleri çoğaltarak, orta halli bir insan olarak yaşamak…

Nasreddin Hoca’nın insan tasarımı da gerçekçidir. Ona göre insan doğrularıyla, yanlışlarıyla, güzellikleriyle, çirkinlikleriyle bir bütündür. İnsanı böyle algılayıp benimsemek, onu olabildiğince yanlışlarından ve çirkinliklerden uzaklaştırıp doğrular ve güzelliklerle donatmak ister. Ezbere yaşamaya, toplumsal kurumlarca dayatılan kural ve koşullara göre yaşamaya tepki duyar. Dışadönük, coşkulu, yardımsever, sevecen bir insan tipinin simgesidir.

Nasreddin Hoca’nın toplum görüşü de birleştirici, bütünleştiricidir. O da toplumun bireylerden oluşan bir bütün olduğunun bilincindedir. Kurumlarıyla kurallarıyla baskıcı, dayatmacı bir toplum düzenine tepki duyar. Dayanışmadan, paylaşmadan yanadır. Onun özlemi ilişkileri düzenleyen, dengeleri gözeten, insanları mutlu etmeyi amaçlayan bir toplum düzenidir.

Nasreddin Hoca yaşantı, gözlem, eleştiri, uyarı vb’yi dile getirirken yazınsal (edebi) bir tür olan fıkra’yı seçmiştir. Gerçekten de fıkra tepki göstermeye en elverişli olan türlerden biridir. Kısalığı, yalınlığı, belleklerde kolayca yer edebilmesi, kısa sürede yaygınlaşabilmesi… etki gücünü daha da artırmaktadır. Nasreddin Hoca anlatılarını fıkra yapan öğe, gerçekte nükte’dir. Nükte, yaşamın doğrularını, çarpıcı biçimde gözler önüne sererken, yanlışlarını, tersliklerini, olağanlıklarını, olağandışılıklarını da yumuşatıp sevimlileştirmekte, fıkranın derin yapısındaki ileti de yaşam bilgisi ne birikim sağlamaktadır.

Nasreddin Hoca’yı bir sanatçı, söz ustası, dil sanatçısı olarak değerlendirmek de yanlış olmaz. Okur onun fıkralarından, deyişlerinden şiirsel bir tat devşirir. O kimi fıkralarına bilgece özdeyişler yerleştirir. (“Tersi bilinmezse, doğrusu anlaşılmaz.”, “Ayaklarını sıcak tut, başını serin/Kendine bir iş bul, düşünme derin.”, “Birşey ya her zaman, her yerde ayıptır ya da hiçbir yerde, hiçbir zaman ayıp değildir.” gibi). Sözü tutumlu kullanır. Nüktesini oluştururken çeşitli söz ve anlam oyunlarıyla (beklenmezlik [terdit], abartma  [mübalağa],  değişmece  [mecaz],  güzel neden bulma [hüsnütalil], karşıtlık [tezat], bilmezlikten gelme [tecahül-i arif], anıştırma [telmih], vd) diline kıvraklık kazandırır…

Nasreddin Hoca’nın kimi deyişleri zamanla fıkra boyutlarını aşıp ortak dilin varlığına deyim, atasözü olarak katılmıştır.

DEYİM: bindiği dalı kesmek, buyurun cenaze namazına, dostlar alışverişte görsün, ince eleyip sık dokumak, mavi boncuk (dağıtmak), ölme eşeğim ölme, tavşanın suyunun suyu, yorgan gitti kavga bitti…ATASÖZÜ: El elin eşeğini türkü söyleyerek arar. Parayı veren düdüğü çalar…

 

Fıkra tipi olarak Nasreddin Hoca

Nasreddin Hoca’nın tarihsel kişiliği yanında fıkra tipi olarak Nasreddin Hoca’yı da değerlendirmek gerekir. Nasreddin Hoca fıkralarındaki “Hoca” tipi, bir üst-tip olarak belirlenebilir. Bu üst-tip, Nasreddin Hoca tipinin kimliksel bileşenini verir. Bu üst tipin iki alt-tipi vardır:

a) Olumlu alt-tip: Sağduyulu, ahlaklı, sevecen, hoş görülü, bilgili, mert, sözünün eri, doğrudan yana, akıllı, zeki, hazırcevap, nüktedan, yardımsever, insancıl… Nasreddin Hoca tipi.

b) Olumsuz alt-tip: Saf, budala, bilgisiz, kurnaz, üçkağıtçı, opor tünist, hilekar, yalancı, alaycı, intikamcı, insana saygı ve sevgi duymayan, çıkarcı, acımasız, küstah… Nasreddin Hoca tipi.

Çeşitli fıkralarda yer alan insan tipleri de genelde bu bölümlemeye uygun düşmektedir: “iyiler”,  “kötüler”.

Nasreddin Hoca fıkra dağarcığından kaynaklanan Nasreddin Hoca tipi, insanın disharmonik (olumlu-olumsuz özellikleri kendinde barındıran) bir varlık olduğunun somut bir göstergesi durumundadır. İnsan felsefesi üzerine yazılan yapıtlarda insanı insan yapan özellikler arasında insanın “düşünen, eyleyen, değer üreten, tavır takınan, eğiten, eğitilen, özgür, önceden gören, yargılayan, inanan, yaratan, konuşan…” bir varlık olduğu belirtilmektedir. Yaşamı boyunca mutluluğu arayan insanın başarılarının (ba­şarısızlıkları, yanılgıları da bunun içindedir) da bu disharmoni‘de (uyumsuzluk) aranması gerekmektedir.

Nasreddin Hoca fıkralarında hoca, kadı, gölge kadısı, oduncu, avcı gibi mesleklerin uygulayıcısıdır. Hoca olarak camide namaz kıldırır, vaaz verir. Ancak kimi durumlarda dinle pek ilgisi olmayan bir kimse kılığına da bürünür: Dinin şekil yönünü pek önemsemediğini gösterir: Namaz ve oruçla arası pekiyi değildir. Kadılık yaparken adaletli kararlar verir. Çaresiz kalınca anlık çözümlere başvurur. Dava konusu kendi çıkarlarını ilgilendiriyorsa çıkarcı davranmaktan da kaçınmaz. Nasreddin Hoca aile bağlamında kocadır, babadır. Karısını sevip saymakla birlikte başka kadınlara da ilgi duyar. Özellikle genç ve güzel kadınlardan hoşlanır. Çok karılılıktan yanadır. Karısını beğenmediği anlar da olmaktadır. Kimi sırlarını karısına söylemekten kaçınır. Kimi kez malına mülküne karısından daha fazla değer verir görünür.

Nasreddin Hoca’nın genelde yöneticilerle arası iyidir. Ancak bireysel ya da toplumsal çıkarlar söz konusu olduğunda yöneticilere karşı yaşamını bile tehlikeye sokacak tavırlar takınmaktan çekinmez. Gün gelir, koşullar gerektirdiği için yalan söyler, öyle ki rüşvet verdiği bile olur…

Nasreddin Hoca tipini yaratan, Anadolu halkıdır. Anadolu insanı Nasreddin Hoca’yı o denli kendisinden saymaktadır ki bütün iyi özellik ve eylemlerinin yanı sıra töre, gelenek, yasa gibi kurumların genel-geçer kurallarına aykırı yönlerini yansıtırken de bunları Nasreddin Hoca’yla ilişkilendirmekte hiçbir sakınca görmez. Çünkü doğrusuyla yanlışıyla Nasreddin Hoca’nın, kendisinin temsilcisi olduğunu bilir. Büyük değer verdiği, saygı duyduğu bilim adamları, peygamberler ve din uluları (imamlar, şeyhler, evliyalar) ile arasına bir mesafe koyar, onların saygınlığının hiçbir biçimde zedelenmesini istemezken, Nasreddin Hoca söz konusu olduğunda farklı bir tutum takınır, Nasreddin Hoca’yı günlük yaşamın vazgeçilmez bir bireyi olarak benimsemiştir, duyduğu sevgi ve saygıdan ötürü ona karşı teklifsizdir, içtendir, sevecendir…

Bir Anadolu ve dünya bilgesi olarak betimlenebilecek olan Nasreddin Hoca’nın fıkraları, yüzlerce yıldan beri kulaktan kulağa geçerek, dilden dile dolaşarak yayılmıştır. Dün olduğu gibi bugün de uygun ortam ve bağlamlarda en çok anlatılan fıkralar arasında onun fıkraları ön s ırada gelir. Nasreddin Hoca fıkralarını okuyan, dinleyen hemen herkes, bunlarda kendisinin bir yönünü, özelliğini (iyi özellikleri kadar kötü özelliklerini de) görmektedir. Aslolan insandır, insani özelliklerdir, insanı doğrularıyla yanlışlarıyla bir bütün olarak görebilmek ve anlayabilmektir. Bu anlayışla Nasreddin Hoca fıkralarını okuduğumuzda şu gerçeği daha iyi kavrarız: Nasreddin Hoca, benim, sensin, odur, biziz, sizsiniz, onlardır…

 

KAYNAKÇA:

Boratav, Pertev Naili (1996),  Nasreddin Hoca, Ankara.

I. Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri (1990), Ankara. Çotuksöken, Yusuf (1996), Nasretcin Hoca, İstanbul.

Erginer, Kaya (1969) Nasreddin  Hoca-Tarihi  Kişiliği  ve Hikayelerinin Anlamı, İstanbul.

Gölpınarlı,Abdülbaki (1961), Nasreddin Hoca, İstanbul. Güney, Eflatun Cem (1995), Nasreddin Hoca Fıkraları, İstanbul.

Kabacalı,_Alpay (1991), Çeşitli Yönleriyle Nasreddin Hoca, Tarihi Kişiliği, Fıkraları, İstanbul.

Karaahmetoğlu, İsmail (1996), Nasrettin Hoca, Ankara.

Koz, M. Sabri (1982), Nasrettin Hoca’dan Fıkralar, İstanbul.

Köprülüzade MehmedFuad (1334/1918),Nasreddin Hoca-Manzum Hikayeler, İstanbul.

Yeni basımı: Fuad Köprülü, Manzum Nasreddin Hoca Fıkraları (hazırlayan: Dr. Ata Çatıkkaş), lstanbul 1980.

Kurgan, Şükrü (1986), Nasrettin Hoca, Ankara.

Nasreddin Hoca’nın Dünyası (1996), yayına hazırlayan: Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Ankara.

Nasreddin Hoca’ya Armağan (1996), yayına hazırlayan: M. Sabri Koz, lstanbul.

Önder, Mehmet (1971), Nasreddin Hoca, İstanbul.

Sakaoğlu, Saim (1992), Türk Fıkraları ve Nasreddin Hoca, Konya.

Tokmakçıoğlu, Erdoğan (1971), Biitiin Yönleriyle Nasreddin Hoca, İstanbul.

Veled Çelebi (lzbudak,BAHAi takma adıyla) fl 325/1327:1909], Letaif-i Nasreddin Hoca, lstanbul.