RÖPORTAJLAR

Güngör Kabakçıoğlu’nu 12.03.2007’de Ziyaret Ettik

Güngör Kabakçıoğlu, bizim kuşağın Güngör Ağabey’i. O bir beyefendi. Mimar, ressam, karikatürist, yazar. Bir aydın insan. Nasıl anlatılır? Aklıma Şinasi Nahit Berker’in ünlü sözü takılıp kalıyor “Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur”. Bu sözü Güngör Ağabey’i anlatmak için şöyle değiştirsem “sanatçı olunmaz, sanatçı doğulur”.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Muhteşem İstanbul desenleri, bir iki tane değil, yüz mü iki yüz mü diyeceksiniz? Yok daha fazla, hatta hayallerinizi zorlayın. Suluboya, yağlı boya resimler. Kağıt üzerine, tuval üzerine, tahtaya, taşa her türlü malzeme ile her türlü teknikle bitip tükenmek bilmez bir enerji ve yaratıcılıkla yapılan çalışmalar. Ama hepsinde ortak bir nokta var. Hangi malzeme, hangi teknik, hangi iş olursa olsun baktığınız zaman gördüğünüz tek imza “Güngör Kabakçıoğlu” karakteri, onun özgün ve evrensel estetik zevkidir.

Raşit Ağabey ile buluşup, Güngör Ağabey’in Yeniköy’deki evine doğru gidiyoruz. Yolda bu düşünceleri konuşup paylaşıyoruz. Evde her zamanki sıcak ve sevecen karşılama. Konuşmaya başlıyoruz.

Binlerce desen, karikatür, çizim, resim, özgün baskı, kolaj, dekupe …. bir çok farklı alanda ürün veren bir sanatçı. Güngör Ağabey “dağılırız, konuları dağıtmadan konuşalım” diyor.

Kitap kapakları diyorum, Doğan Kardeş (1) dergisinin kapakları. Özellikle bizi çocukluk yıllarımıza götüren çizimler. Bu kapaklar iki kez sergi konusu oldu (1953 ve 2003).

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İstanbul ve Bodrum çalışmaları. Anlıyoruz ki Güngör Ağabey’i anlamak ve anlatmak kısa bir sohbetin içine sığmayacak.

Ama Güngör Ağabey ile özdeşleşmiş bir konu var. Portreler. Sözü portre karikatürlerine getiriyoruz. Bu konu açılınca şöyle anlatıyor:

“Kendimi bildim bileli çizerim. Kağıt kalem elde hep çizerim (…). Karikatüre portre ile başladım. Çevremde aile dostlarımızın, politikacıların, iş adamlarının portrelerini çizdim. (…) Portre çizmek insanlarla ilişki kurmamı sağladı. Bu sayede çok insan tanıdım. Karikatür yaşamım, 1950 yılında İzmir’de Anadolu Gazetesi’nde siyasi karikatür çizmekle başladı. 1950’den sonra da İstanbul’da gazete ve dergilerde çizmekle devam etti. Portre çizmek, benim için yaşamım boyu vazgeçilmez güzel bir uğraş ve tutku oldu. Severek çizerdim ve hala da çizerim”.

Evet yıllar boyu çizilmiş politikacı, sanatçı, karikatürcü portreleri (2). Özgün çizgileri ile oluşturduğu yılların emek ürünü şaheserler. Elinde yayınlanmamış bir çok portre karikatürü var.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Portrelerini çizdiği kişiler ile ilgili anıları var mı? Bunları soruyoruz. Güngör Ağabey anlatıyor :

“Sene 1949, İzmir Karşıyaka Lisesi 9. Sınıf öğrencisiyim, 15 yaşındayım. Sayın Celal Bayar muhalefet lideri, Demokrat Parti Genel Başkanı. İzmir’i ziyarete gelmiş. Ankara Oteli’nde konaklıyor. Bir karikatürünü yapmıştım, kendilerinden imzalarını rica ettim. Yanaklarından okşadı, karikatürü eline aldı “Teşekkür” yazdı ve imzaladı.

Sözün burasında Raşit Ağabey “Ne cesaret” diyor, dayanamayıp “ Abi torpilin mi vardı?” diye soruveriyor. Güngör Ağabey’in yanıtı hayat dersi gibi.

“Çok girişkendim. Torpilim kendimdim. Hala bu yaşımda her kapıyı kendim çalıyorum. Hep tek başıma, kimseyi aracı koymadım hayatım boyunca”.

Anlatmaya devam ediyor. Aradan bir yıl geçmiştir. Güngör ağabey yine aynı okulda ve 10.Sınıf öğrencisidir. Türkiye’de Demokrat Parti rüzgarı esmektedir artık. Demokrat Parti iktidarının ilk yılları. Hatta ilk ayları da denebilir. Tarih 13 Temmuz 1950. Bu kez Bayar ve Menderes birlikte gelirler İzmir’e. Gül Gazinosu’nda öğle yemeğindedirler. Güngör Ağabey şöyle anlatıyor:

– Öğle yemeğinde karikatürlerini yaptım. Yemek çıkışında karikatürlerinin yanındaki sorularımı kendi el yazıları ile cevaplandırmaların rica ettim. Bayar karikatürüne şöyle bir baktı, sonra bana baktı gülümsedi “kaşlarımı bu karikatüristler niye hep böyle yukarıda yaparlar?” dedi.

Bayar’a yöneltilen soru “ Sayın Cumhurbaşkanı Türk gençliğinden ne bekliyorsunuz?” Bayar Güngör Ağabey’in elindeki kalemi alır ve “her şeyi onların dirayetinden bekliyoruz” yazıp imzalar, elindeki kalemi Başbakan Adnan Menderes’e uzatır.

Menderes’e yöneltilen soru şöyle :“Sayın Başbakan sizce muhalefetin mi, yoksa iktidarın mı vazifesi daha güçtür? Menderes soruyu okur ve kalemi Güngör Ağabey’e uzatır. Ve aşağıdaki notu yazdırır.

Hakkı ile ve liyakatle ifa edilmek şartı ile güçlük bakımından ikisi arasında fark yoktur.

Yazı tamamlanınca kalemi alır ve imzalar. (3)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Portre çizerken nelere dikkat ediyor? Nasıl çiziyor? Portre çizerken nelere dikkat etmeli ya da nasıl çizilir? Bu konuda ise Oğuz Aral ağabey’in bir karikatür kitabı projesi için istediği fakat vefatı nedeniyle yayınlanamayan bir yazısından örnekler verdi. Buradan kısa bir bölümünü aşağıda sunuyoruz.

PORTRE DEDİĞİN:

İki süzgün, büzgün, düzgün, gözlüklü veya gözlüksüz göz…

İki çatık veya kalem kaş…

İki kepçe veya düzgün kulak…

İki delikli, kancalı, kancasız, etli, iri patlıcan veya düzgün bir burun…

Suratlar; ya üçgen gibi sivri, ya dörtgen gibi köşeli, ya tepsi gibi yuvarlak ya da yamru yumru patates gibi…

Saçlar; düz, kıvırcık, uzun, sarı, siyah, kızıl veya kahverengi…

Boyunlar; ince uzun kuğu gibi, ya da kalın kalantor boynu…

Erkeklerde bıyık; ya palabıyık, ya badem bıyık, ya yukarı kıvrık, ya aşağı sarkan “izmli” bıyıklar…

Kadınlarda kirpikler; ince, uzun, rimelli, rimelsiz, konuşu da konuşur…

(…) Beyazlara göre zenciler birbirine benzer. Zencilere göre de beyazlar birbirine benzer. Hayır; Ne zencilerne de beyazlar birbirine benzemez. Siz kedilerin, köpeklerin, kelebeklerin de birbirine benzediğini sanıyorsunuz öyledeğil mi? Hayır hiç biri birbirine benzemez. Hiçbir yaratık birbirine benzemez.

Portre vardır, Keloğlanınki gibi saf, tertemiz… Bakar insanın yüzüne temiz temiz… Portre vardır, kelli ferli, yaşlı başlı, gösterişli, vur patlasın çal oynasın, şişkin ve göbekli kodaman portresi… İnsanı gıdıklar da gıdıklar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hümanist, insan ayrımcılığı yapmayan özgür ve aydınlık düşünceli Güngör Ağabeyimizin yanında vaktin nasıl geçtiğini anlamadık. Eski günlere uzandık. Bir fotoğraf karesi. Ferruh Doğan, Altan Erbulak, Selma Emiroğlu, Güngör Kabakçıoğlu, Turhan Selçuk. Bu fotoğrafı anlatıyor Güngör Ağabey:

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Yıl 1953, Maya Sanat Galerisi’nde bir sergideyiz. Buradaki açılıştan sonra hep beraber Beyoğlu’nda Orman diye bir lokanta oraya gittik. Bira içiyoruz. Kapıdan bir adam göründü. Kafasını uzatıp içeri baktı. Burada da hep çoluk var dedi. İçeri girmedi. Selma bu lafın üstüne “O adamlar bu çocukları anlamaz” dedi. O akşam Altan ile Selma (4) çok güzel karşılıklı düet yaptılar”.

Raşit ağabey, araya girip soruyor : Karikatürcüler o zamanlar hep birlikte miydi? Aranız iyimiydi hep, o zamanlar bir dernek kurmayı düşünmediniz mi?

Güngör Ağabey “Yooo” diyor. “Hep bira aradaydık, birlikte gezerdik, ama çocuk ya da gençtik. Dernek kurma işi zamanla ortaya çıktı”.

Ferit ağabey’in “çaydanlığın fokurdayıp, çayın demlenmesi gibi”.sözü aklıma geldi.

Ve yayına hazır yüzlerce kitap konusunu ve binlerce çizimi gözümüz hala onların üste kalarak veda ettik akşama doğru Güngör Ağabey’e. Teşekkürler büyük usta. Eline gönlüne sağlık.

(1) Yapı ve Kredi Bankasının kurucusu KazımTAŞKENT, İsviçre’de bir heyelan sonucu hayatını kaybeden oğlu Doğan TAŞKENT’in anısını yaşatmak için alışılmadık bir yol seçti. Bir çocuk dergisi yayımladı. Oğlunun adından hareketle adını Doğan Kardeş koyduğu bu dergi, Doğan TAŞKENT’in anısını yıllar boyu canlı tutmakla kalmadı, birkaç kuşağın çocuklarında unutulmaz izler bıraktı.

(2) Portreler kitabı, Haziran 1994, Barajans, Karikatürcü Portreleri, Karikatürcüler derneği ve Kültür Bakanlığı ortak yayını Nasrettin Hocanın Torunları dizisi, 2002.

(3) Burada bahsedilen iki anı da 100. Yaşında Celal Bayar’a Armağan adlı kitapta yayınlanmıştır. Bu anılarda geçen olay 14. Temmuz.1950 tarihli Anadolu Gazetesi’nde de (İzmir) haber olarak yayınlanmıştır.

(4) Selma Emiroğlu o tarihlerde konservatuara devam ediyor.